pink floyd - pillow of the wind
15 Aralık 2012 Cumartesi
5 Aralık 2012 Çarşamba
Günün Şarkısı: You and Whose Army
dünyayı yurt edinenlerin topu birleşse kaç garib eder?
incendies'in açılış sahnesi eşliğinde radiohead söylüyor:
incendies'in açılış sahnesi eşliğinde radiohead söylüyor:
4 Aralık 2012 Salı
1 Aralık 2012 Cumartesi
20 Ekim 2012 Cumartesi
18 Ekim 2012 Perşembe
"derdim bana derman imiş" -bab 6-
bahrine Aşk'ın dalmaya geldim
şemine Yar'in yanmaya geldim
men araf dersin okumak için
mürşidi kamil bağıne geldim
zühdü takvamı hiçe saymışam
hamr-i vahdeti içmeye geldim
aklı fikrimi Hakk'a vermişem
mecnunum her an Leyla'ya geldim
ilm-i leduni noktada gördüm
ehl-i hal için feryada geldim
Mutlu'nun yaşı sekseni aştı
hiçlige talib olmaga geldim
Mutlu Dede
3 Ekim 2012 Çarşamba
25 Eylül 2012 Salı
28 Temmuz 2012 Cumartesi
22 Haziran 2012 Cuma
"yine de şiirdir beni ara sıra dinlendiren" -1-
nadir olan şey yok gibidir...
izmirli güzel şair ahmet güntan'dan...
ÖLÜM ÜLKESİNDE AŞK.
gece bir karşı varlıktı karanlığıma
gece tanımsız bir bütünlük
senin hayatını düşündüm
sevmek sevgilinin suretini bürünmektir biraz da
sonbahar uzaktan bakmaktı sana
sonbahar yeniden ölüm
mithatpaşa caddesi'nde yürüyorum
kim bilir bu duyguyu kaçıncı kez yaşıyorum
güzelyalı tenha bir gece olmuş izmir'de
hep senin gözlerini görüyorum
yaşamak yumuşak dikenlerinde yokluğunun
ikimizde iki ayrı evrende iki ayrı barış
bir uyumu eylemek zordur bunun gibi
uyum yokluğuysa uyumsuzluğun
sen yok gibisin
yokluğunu kim tamamlayacak
güzelyalı bir vapur olmuş körfezde
sulara ışığını sürüyor yanılsama
işte bir kavram sevgimi tamamlayacak
yanılsama yansır içinde bir vapur penceresinin
sevgilim gölgen gölgeni görüyorum senin
kimse bilmeyecek yerini ölüm ülkesinin
ölüm ülkesi karanlık bir gece
kimsenin tanıklığı yok sevgimize
gece kimsenin bilmediği bir ölüm ülkesidir
sevgilim bu sonbahar günlerinde
nadir olan şey yok gibidir
9 Haziran 2012 Cumartesi
2 Haziran 2012 Cumartesi
Günün Şarkısı: I Talk to the Wind
böyle bir şarkı böyle bir video ile bir araya gelmişse eğer;
sadece susulur ve müşahede edilir...
king crimson'dan...
sadece susulur ve müşahede edilir...
king crimson'dan...
22 Mayıs 2012 Salı
Günün Şarkısı: Fesleğen
eski bir yıldızsın hiç sönmeyen
lacivert gecelerin koynunda
ümitlerimi yüreğimi besleyen
fesleğen uzaktaki fesleğen...
aykut kuşkaya'dan geliyor:
lacivert gecelerin koynunda
ümitlerimi yüreğimi besleyen
fesleğen uzaktaki fesleğen...
aykut kuşkaya'dan geliyor:
4 Mayıs 2012 Cuma
"derdim bana derman imiş" -bab 5-
bilmiyorum ki bu nutk-ı şerifi hüsn-i terennüm eylerken
Hazret hangi makamlarda hangi mertebelerdeymiş
Kâfire
küfrümü verdim mümine imânımı
Zâhide
zühdümü verdim fâsıka isyanımı
Sâlike
verdim sülûküm münkîre inkârımı
Kâmile
verdim kemâlim nâkısa noksânımı
Âlime
ilmimi verdim câhile hem cehlimi
Âşıka
aşkımı verdim ârife irfânımı
Humkumu
ahmaka verdim muhlise ihlâsımı
Sâdıka
sıdkımı verdim sofiye seyrânımı
Ey
Cemâlî fârig ü âzâde oldum cümleden
Vuslatım
ehline verdim ehline hicrânımı
Hz.
Cemâleddîn-i Uşşâkî (k.s)
29 Nisan 2012 Pazar
26 Nisan 2012 Perşembe
Günün Şarkısı: Moths
Ve yazın ilk pervaneleri intihar eğilimleriyle geldiler...
Ian Anderson önderliğinde Jethro Tull'den geliyor:
23 Nisan 2012 Pazartesi
"Aşkın Pazarında Canlar Satılır"
Başlamadan not: Örnek beyitler Cemaleddin-i Uşşaki hazretlerinin Nihal N. Karaman tarafından neşredilen Divanından alınmıştır.
BÂZÂR-I AŞK
Aşk
pazarı, Aşkullah tâlibinin muhabbet alışverişi yaptığı yerdir. Muhabbet,
elbette ki bir ücret karşılığında alınıp satılan bir şey değildir. Ne var ki
âşık, aşkı uğruna fedakârlıklar yapmalı, bir takım şeylerden vaz geçmelidir. Talep
ettiği aşkın karşılığında nelerden ferâgât edeceğini göstermelidir. Bu, bir
nevî kendini aşka ispat etmektir. Aşk pazarı veya aşk çarşısı, bu fiilâtın gerçekleştiği
yerdir.
Tâlib,
muhlis bir muhabbete sâhip olmak istiyorsa ilk önce aklı aradan çıkarmalıdır.
Bilindiği gibi akıl, âşık ile mâşuk arasındaki güçlü mânevi bağı
zedelemektedir. Zaten tasavvufî inanca göre akıl, Allah’a ulaşmak için
yetersiz, aciz kalır. Hatta Allah yolunda sâlikin önüne taş koyar. Şu beyitte,
Cemâlî Efendi hazretlerinin de benzer fikirlere sahip olduğu görülmekte:
Çarsû-yı
aşk içinde yagmalatdum aklumı
Sûretüm
fikrin kodum assı ziyân olmaz bana (20-2)
Hazret,
aşk pazarı içinde aklını yağmalattığını söylüyor. Aklını bir karşılık
beklemeden yağmalattığını söylerken de aklın, aşk yolundaki kıymetsizliğini
vurgulamak istiyor.
Aşk
pazarı, akıl dışında, aynı zamanda insanın bütün varını elinden çıkardığı
yerdir. Öyle ki kişi, varını yoğunu bu yolda harcamaz ise âşıklık makamına
erişemeyecektir. Âşık, bütün varını hiç pahasına verir. Bu, âkil gözlüğüyle
bakınca zarar olarak gözükebilir. Ancak âşık bunu yapmaz ise, bu zarar içinde
gizli olan kazancı göremez. Bütün varından, yani bütün dünyevi hevesinden zarar
etmelidir ki bu zarar içinde gizli olan kazanca, yani Allah aşkına erişebilsin:
Aşk
bâzârında nakd-i vârını yoğa virmeyen
Her
ziyân içinde gizli sûda olmaz âşinâ (25-2)
Aşk
pazarında, âşık için aslında kâr veya zarar diye bir şey yoktur. Âşık burada
bütün varını verip yokluğa ulaşır. Bu, onu Allah aşkına götüreceği için, zarar
ile alakası olamaz. Kazancın da bir önemi yoktur. Çünkü artık onun mâşuku, yani
sahibi Allah’tır. Bu makamdan sonra her şey O’ndan olacağı için, kâr veya zarar
olması önemli değildir. Allah aşkını kazandıktan sonra bütün zararlar kâra
dönmüştür:
Aşkın
girüp bâzârına nakd-i vârum virdüm bütün
Aldum
meta-ı yokluğu assı ziyânı neylerem (252-2)
Bütün
bu dünyevî şeylerden, mâsivâdan aşk pazarında yağmalatarak temizlendikten
sonra, âşık artık en önemli varını fedâ etmek durumundandır. O da canıdır. Gerçi
canın asıl sâhibi Mâşuk’tur. Bir âşık için bu böyledir. Bu haseple âşıkın
canını asıl sâhibine teslim etmesi icâp etmektedir. Canını bağışlamak, cânâna
vuslatı getirir. Cemâlî hazretleri de, bunu gördüğünü ve “Aşkın pazarında
canlar satılır/Satarım canımı alan bulunmaz” misali canını derhal âşıklar
pazarına götürdüğünü söyler:
Cânâna
visâl içün gördüm ki virirler cân
Cânumı
o âşıklar bâzârına tapşurdum (253-6)
12 Nisan 2012 Perşembe
"derdim bana derman imiş" -bab 4-
İhlas,
Allah ile kulun arasında bir sırdır. Melek bilmez ki yazsın, şeytan bilmez ki
bozsun. Allahû Teâlâ’nın kalblere vereceği ihsanlardan biri de ihlâs
duygusudur. Kalblerin onun zikrinde takınacağı hulûs tavrı kadardır.
Hz. Pîr Cüneyd-i Bağdâdî
Hz. Pîr Cüneyd-i Bağdâdî
2 Nisan 2012 Pazartesi
28 Mart 2012 Çarşamba
"yaz günleri beni hatırlamıyor"
Akdeniz'in Ufka Doğru Mora Çalan Mavisi
kim yeni terleyen bıyığına, sakalına sevdalanmışsa
ölünceye kadar bu daireden dışarıya ayak atamaz
hafız
yaz günleri beni hatırlamıyor.
salgılı bir hayvanla bitişiyorum yaz yaklaşınca
yayılıyorum ortasına sevgili tüylerimin
geniş uykulardayım, muazzam uykularda
yılların zulmünden haberim yok
ne de sürgün taşralı kızlar korosundan
geçiyor hazza yatkın dudaklarıyla gece
canımın ilmekleri arasından.
beni artık kimseler arayıp da bulmasın
beyaz harmanilerin göklere açık sofrasında
yıktığım saltanatın dizinde inlediğim
aşkın en tabanında yattığım anlaşılmasın
çünkü ben çok gizli bir yanlışın
dehşetengiz yeteneğini ölçmek için
yepyeni bir hata için iniyorum akdeniz'e
meryemoğlu sanıp ben zavallı ademi
çarmıha çaktılar orda çok zaman önce.
çok zaman önceydi ki otobüsler
mermer sütunlu şehirlerden sahil çardaklarına
nice yılgın havarilerle gidip geldi.
hepimiz, yani taflan çiğnemekle güzelleşen çocuklar
havariler karşısında harami
gövdesinde hayvan kabarınca mecalsiz
kutlu bir tan çıkarmayı denedik
kayser makinasından
anneler
sevecen gözyaşlarıyla korurdular bizi.
bizi sen ey beyhude ve baygın duyguların yırtıcısı
sen ey loş çalgıları uykulardan çıkarıp
bahçelerin hayatına yerleştiren esrar
bizi bırakmıştın
acı güller salınırdı kanımın raddelerinde
ve ben güneş altında kendini bize öptüren neyse
gece onun kimlerle buluştuğunu araştırdım
o zaman yalın yürek kaldım şiddetin çölünde
aldanışların çölünde korkudan
denize dilimi soktum ayaklarımdan önce.
bu kadar, bu kadardı akdeniz
aslı yokmuş dinlediklerimin
eski moda güneş sanrılarından
bir şair cesedinden hiç farkı yok denizin.
yok ve yaz günleri beni hatırlamıyor
boğulmuş hüznü gösteriyor bana memelerinden
geçiyorum bir yakıcı maviden derinleştirilmiş mora
geçiyorum ayaklarım altında kumları hıçkırtarak
kara yaz! karanlık yaz! kararan vücutlardan
rıhtıma varmayan ceset elbette hatırlanmaz.
İSMET ÖZEL
25 Mart 2012 Pazar
Günün Şarkısı: Beni Rahatta Dinleyin
yarım kalsa da sevgimiz farketmez dostum
bir gün bitecek türkümüz bitecek dostum...
bir gün bitecek türkümüz bitecek dostum...
23 Mart 2012 Cuma
"derdim bana derman imiş" -bab 3-
"Saadet o kimseyedir ki; kulların Allah'a yaklaştığı bir makam haline sahip oldu. Sonra orada durdu ve kullarını o makama davete başladı."
Hz. Muhibbîyü'l-Halvetîyü'l-Cerrâhî
Hz. Muhibbîyü'l-Halvetîyü'l-Cerrâhî
16 Mart 2012 Cuma
Günün Şarkısı: Lotus Flower
Aşktan, sevinçten, mutluluktan, herhangi bir saçma sebepten dolayı dans edene şahit oldum; ancak hüzünden dans edeni ilk kez görüyorum. Adamımızın adı Thom York. Grubumuzun adı Radiohead:
7 Mart 2012 Çarşamba
"derdim bana derman imiş" -bab 2-
"Allah'ın rıza dalı, teslim ve tevekkül ırmağıyla sulanmayınca, ondan yemişleri ve nimetin devamı olan saadetin ebedi çiçeklerini toplamak mümkün olmaz. Ve ikbal çerağı, Allah'ın sabır ve tahammül ateşine yakın olmadıkça karanlıkta kalanlar ışığa kavuşmaz."
FUZULİ, Hadikatü's-Süeda
20 Şubat 2012 Pazartesi
Günün Şarkısı: Kuh
"Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret, gafillerden olma!" A'raf, 205
Replikas'tan geliyor:
-hayda rinna insaf eden; hayda rinna insaf eyle-
Replikas'tan geliyor:
-hayda rinna insaf eden; hayda rinna insaf eyle-
14 Şubat 2012 Salı
sılanın hası; gurbetin aslı
Ol gün kanı ki gün gibi sûzân
idüm sana
Olsan revâne sâye-i bî-cân
idüm sana
Esrâr-ı kâ`inâta ezel cüradân
iken
Ben hânkah-ı aşkda hayrân idüm
sana
Ne gülde reng ü bû var idi ne
sabâda fer
Ben gülşenünde bülbül-i nâlân
idüm sana
Sen nâz ederdün ehl-i niyâza
Medîne-vâr
Ben Ka’be gibi çâk-i girîbân
idim sana
Şâhum Hayâlîyem ki cihân
lâ-mekân iken
Ben bir mekân-ı hâsda mihmân
idüm sana
Hayali, Osmanlı şiirinin uç noktalarından biri. Çoğu divan şairi gibi o da, bizi şiirleriyle hakikatin engin ummanında bir damla olmaya davet ediyor. Ne de olsa zerrece bir damla dahi okyanusa karıştığında artık o da okyanustur. Ve bütün damlalar zamanında okyanustan ayrılıp havaya karışmıştır. Asıllarına dönmeyi sabırla beklerler...
1. Ol gün kanı ki gün gibi sūzān
idim sana
Olsan revāne sāye-i bî-cān
idim sana
( Sana güneş gibi yandığım; sen
yürüyüp gitsen cansız gölgen gibi senden ayrılmadığım o günler nerede kaldı. )
Hayali’nin bu gazeli tasavvuf
ağırlıklı bir gazeldir. Şair “ol gün” derken insanların vücuden henüz
yaratılmadığı ve Rab varlığı ile bir oldukları günleri kast etmektedir. Bezm-i
Elest’e atıfta bulunmaktadır. Bezm-i Elest, tasavvufta Tanrı ile henüz vücuda
gelmemiş insanların bir oldukları meclis olarak düşünülür. İsmi “Elestü bi
rabbike…” ile başalayan “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” mealli ayetten gelir.
Allah Teâlâ insanlara bu soruyu sorunca bütün insanlar “Beli! ( Evet
Rabbimizsin!)” demişlerdir. (Kalu bela)
Şair bu mecliste cansız bir gölge gibi
Rabbi’nin peşinden ayrılmadığını ve o günleri çok özlediğini söylüyor. Ve
gazelin bütün beyitlerinde bezm-i elest günlerine göndermelerde bulunuyor.
2. Esrār-ı kāinātta ezel curadān
iken
Ben hān-kāh-ı aşkda hayrān idim
sana
( Ezel, kâinatın
esrarında şarap kabı iken; ben aşk tekkesinde senin hayranın idim. )
Bu beyitte de Elest Meclisi söz
konusudur. Elest Bezmi esrar çekilen bir tekkeye teşbih edilmiştir. Ancak
çekilen esrar ile kâinat sırları anlatılmak istenmiştir. Allah Hz. Âdem’i
yaratırken içine kendinden ruh üflemiştir. İnanışa göre doğan bütün insanlar
içinde Tanrı’dan bir nefes taşır. Şair de beyitte buna atıfta bulunmuştur. Her
insan Bezm-i Elest’te kâinat sırlarından bir nefes çekmiş ve dünyaya gelmiştir.
Şair beyitte esrar ve hayran
kelimelerini iki anlamda kullanmıştır. Hayran aynı zamanda esrar sarhoşu
demektir. Yani şair henüz dünya yaratılmadan Allah aşkıyla kendinden geçmiş,
O’na âşık olmuştur.
3. Ne gülde reng ü bū var idine sabāda
fer
Ben gülşeninde bülbül-i nalān
idim sana
( Ne gülde renk ve
koku ne de sabah rüzgârında tazelik vardı. Ben senin gül bahçende inleyen bir
bülbül idim. )
Şair bu beyitte gül ve bülbül
hikâyesine göndermede bulunmuştur. Ancak yine arka planda Bezm-i Elest vardır. Âşık,
bülbülün güle âşık olması gibi Allah’a âşıktır; ancak henüz ortada gül ve
bülbül hikâyesinin en önemli öğeleri olan gül bahçesinde ne renk ve koku; ne de
sabah rüzgârında tazelik vardır. Yani bunlar henüz yaratılmamıştır. Ama şair
yine de bülbül gibi ağlayıp inleyen bir âşıktır.
Şair dünya yaratılmamışken Allah’a
âşık olduğunu bu beyitte gül ve bülbül hikâyesini ve bu hikâyenin en önemli
motiflerini kullanarak anlatmak istiyor.
4. Sen nāz ederdin ehl-i niyāza
Medîne-vār
Ben Kā’be gibi çāk-ı
girbān
idim sana
( Sen sana
yalvaranlara büyük şehirler gibi naz ederdin. Bense Ka’be gibi yakamı yırtmış
sana buyur diyordum. )
Şair bu beyitte yine Bezm-i Elest
günlerine atıfta bulunarak ve Medine ve Ka’be şehirlerini imaj olarak
kullanarak Sevgili ile kendi arasında bir kıyas yapmıştır.
Medine aynı zamanda büyük şehir
manasına gelir. Büyük şehirlerde yaşayanlar, dışarıdan gelen üstü başı yırtık,
avare kılıklı insanlara hoş gözle bakmazlar. Büyük şehirlere dışarıdan gelip
her isteyen istediği gibi yerleşemez. Ka’be ise hac mekânıdır. Her mevsim
milyonlarca insanın ziyaretine açıktır. Şair bu iki şehir arasındaki bu tezadı
şiirine çok iyi yansıtmıştır.
Divan şiirinde aşığın gönlü Ka’be’ye
benzetilir. Çünkü Ka’be Allah’ın evi, Beytullah’tır. Âşık da Gerçek Sevgili olan
Allah’ın gönlünde yer edinmesini ister. “Yere göğe sığamadım; müminin gönlüne
sığdım.” mealli bir hadis vardır. Âşık Allah’ın, daha doğrusu O’nun aşkının gelip
gönlüne girmesi için yakasını yırtmış, yani açmıştır.
5. Şāhum Hayālîyim ki cihān lā-mekān iken
Ben bir mekān-ı hāsda mihmān
idim sana
( Şahım! Ben
Hayali’yim ki dünya henüz yaratılmamışken, halis bir mekânda senin misafirin
idim. )
Gazelin tasavvuf ağırlıklı olduğunu ve
tamamında Bezm-i Elest’ten söz edildiğini söylemiştik. Bu beyitte Elest Meclisi
“mekān-ı hās” terkibi ile anlatılıyor. Hayali bu meclisi has, özel bir mekân
olarak tavsif ediyor. Has kelimesinin sözlük anlamlarından birisi “hükümdarın
kendine mahsus olandır”. Şair Sevgili’yi hükümdara benzeterek iki kelime
arasında bir ilişki kuruyor. Yani bu meclis tamamıyla Allah’a özgü bir
mekândır. Aslında orda Allah’tan başka hiçbir varlık yoktur. Diğer bütün ruhlar
Allah’ın bir parçasıdır.
Tasavvufi inanca göre Allah bilinmekliği
sevmiş bunun üzerine evreni tecelli ederek yaratmıştır. Yaratılıştan önce her
şey Allah’ın varlığıyla birliktedir. İnsanlar da dünyaya Allah’ın yanından gelmiştir.
Yani insanların asıl sılası Allah’ın yanıdır. İnsan dünyada gurbettedir. Çoğu
insan bunu bilmez. Ancak aşıklar sürekli bunun idraki ile yaşarlar. Görülüyor
ki Hayali de bunun idrakinde olan âşıklardandır ve dünya gurbetinde sıla özlemi
ile bu zarif beyitleri söylemiştir.
11 Şubat 2012 Cumartesi
9 Şubat 2012 Perşembe
"derdim bana derman imiş" -bab 1-
değil dertten şikayet etmek; derdi derman edinen o kemal sahiplerini özleyip dertleniyor insan bazen.
yaranın içinde şifa bulan; şifadan safaya varan o tabibleri özleyip yaralanıyor insan bazen.
derman arayacağım derdime; derdimin bana derman olacağını anlayıncaya kadar
dert arayacağım kendime bu dermanımdır deyinceye kadar...
yaranın içinde şifa bulan; şifadan safaya varan o tabibleri özleyip yaralanıyor insan bazen.
derman arayacağım derdime; derdimin bana derman olacağını anlayıncaya kadar
dert arayacağım kendime bu dermanımdır deyinceye kadar...
Yanmaktan usanmazam Mevlam pervane miyem bilmem
Hiç sonunu saymazam Mevlam divane miyem bilmem
Dil-hane harab oldu Mevlam yıkıldı türab oldu
Her canibi bab oldu Mevlam virane miyem bilmem
Nuri de mi dehşette Mevlam bahr-i gam-ı firkatte
Kariye mi hayrette Mevlam dürdane miyem bilmem
Aşık Nuri
5 Şubat 2012 Pazar
Günün Şarkısı: My Sunday Feeling
Sevgili İan Anderson bize atları, pervaneleri, ormanları, ıslak odunları, İrlanda'yı sevdirdi. Hüzünleri bile keyifle yaşattı. E o zaman en iyi yaptığı şeyi yine yapsın bu acayip pazar sabahında...
3 Şubat 2012 Cuma
yarı uyanık haldeyiz çakma bir imparatorlukta...
selamın kesirlisi afiyetin ecirlisi dostlarla olsun ki daima yanımızda olduğunu hissettiğimiz sıfatını hak eden, arkadaş, kardeş, anne, baba, kuzen, yeğen kim olursa olsun bunu hak eden sevgiliden başka birisi değildir dost.
ki yalnız kalmak istemeyiz çünkü selamın, felahın, ferahın dört bir yandan çevrelenip tutsak edildiği, hakikatin istiridyenin içindeki inci, ceylanın karnındaki misk gibi gizlendiği hayat sahnesinde bir başına rol kesmek harcımız değildir, biliriz. bildiklerimiz bileceklerimizin ispatıdır deyip böbürlensek de aciz ve eksik olduğumuzu taa şah damarımıza kadar hissederiz.
işte bir çakma imparatorluktayız. hakikate değer verilmeyen, kavramların birbirine girdiği, alçakların yükseklerde uçtuğu bu unsur aleminde yarı uyanık haldeyiz. yarı uyanığız çünkü beden elbisesi içinde aslımızı unutmuşuz, yarı uyanığız çünkü "bir kalbiniz vardır onu tanıyınız" diyen zarif adamı çok da kale almamışız.
amma ki uyanmak gerektiğini biliriz; ayık olmak gerektiğini, dinç olmak gerektiğini biliriz. bildiklerimiz uzayıp giderken artık biraz çabalamak gerektiğini, eskilerin deyimiyle say etmek gerektiğini fark etmek gözümüzü, kalp gözümüzü aralamanın ve bu uyuşuk halden silkelenmenin ta kendisidir.
bu minvalde, başlarken, çakma imparatorlukların şahı Amerika'nın bağrından yetişip, "çakma imparatorluktayız uleeyn" diye haykırarak vatandaşlarını ve soydaşlarını ayıltmaya çalışan ohiolu ses sanatçısı ve şair matt berninger ve ekibinden gelsin o zaman:
ki yalnız kalmak istemeyiz çünkü selamın, felahın, ferahın dört bir yandan çevrelenip tutsak edildiği, hakikatin istiridyenin içindeki inci, ceylanın karnındaki misk gibi gizlendiği hayat sahnesinde bir başına rol kesmek harcımız değildir, biliriz. bildiklerimiz bileceklerimizin ispatıdır deyip böbürlensek de aciz ve eksik olduğumuzu taa şah damarımıza kadar hissederiz.
işte bir çakma imparatorluktayız. hakikate değer verilmeyen, kavramların birbirine girdiği, alçakların yükseklerde uçtuğu bu unsur aleminde yarı uyanık haldeyiz. yarı uyanığız çünkü beden elbisesi içinde aslımızı unutmuşuz, yarı uyanığız çünkü "bir kalbiniz vardır onu tanıyınız" diyen zarif adamı çok da kale almamışız.
amma ki uyanmak gerektiğini biliriz; ayık olmak gerektiğini, dinç olmak gerektiğini biliriz. bildiklerimiz uzayıp giderken artık biraz çabalamak gerektiğini, eskilerin deyimiyle say etmek gerektiğini fark etmek gözümüzü, kalp gözümüzü aralamanın ve bu uyuşuk halden silkelenmenin ta kendisidir.
bu minvalde, başlarken, çakma imparatorlukların şahı Amerika'nın bağrından yetişip, "çakma imparatorluktayız uleeyn" diye haykırarak vatandaşlarını ve soydaşlarını ayıltmaya çalışan ohiolu ses sanatçısı ve şair matt berninger ve ekibinden gelsin o zaman:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)